Yenileniyoruz... Tüm verilere ulaşamayabilirsiniz.

Kırık Plaklar

Sene 1980 İstanbul üniversitesi tıp fakültesi 3. Sınıf öğrencisiyim.O yıllarda öğrencilik zor.1977 Beyazıt katliamını yaşamışız.Müzik hayatımda her zaman önemli olmuştur.Hüzünlü de olsam,sevinçli de olsam bunu müzikle paylaşırım.Ben daha 13 yaşımda iken evimiza Dual marka bir pikap alınmıştı.Ve yıllarca plak topladım.En kıymetli plaklarım Ruhi Su ve Zülfü Livaneli’nin plakları idi.Babam emekli

TV’deki Adam

8-9 yaşlarındayım bağlama kursuna başlamışım ama açıkçası annemin zoruyla gidiyorum annem türküleri çok sever neyse ışte annemi kırmak olmaz her hafta sonu düşüyoruz yollara bağlamayı babam taşıyo yan yana dursak benden büyük o kadar küçüğüm yani. Notaları öğrendim tabi başlangıçta sonra birkaç alıştırma ama bağlamayı sadece kursta elime alıyorum eve

Livaneli’den Türkçe’ye

Romanya’da yaşayan bir Macarım. Türkçe’yi sayın Zülfü Livaneli sayesinde öğrenmeye başladım. Sekiz yıl önce “Yiğidim Aslanım” ve “Karlı Kayın Ormanı” şarkılarını bir arkadaşım önermişti bana. Bu şarkıları dinledikten sonra geri dönüş yoktu artık 🙂 . İnternetten aldığım Efsane Konserler’in şarkılarını sözlük kullanarak çevirmeye başladım sonra zaman ilerledikçe internette bulduğum yazılarını

Oğlumun Ninnisi

Bursa da açıkhava tiyatrosunda konseriniz vardı lise öğrencisi idim konser param yoktu bi arkadaşım yardım etti saban 11 civarı konser alanına gidim görevlilerden kaçarak konseri bekldim yiyecek hatta su alacak param yoktu saat 01 de konser dağıldı eve yürüyerek dönerken karlı kayın ormanını söylüyordum bağıra bağıra şimdi 8 yaşındaki oğlumun

DEMİREL

1972: Kurtarmaya çalıştığımız Deniz ve arkadaşlarının idamında önemli bir rol oynadı. 1975: İsveç’te kaydettiğim, Deniz, Sinan, Mahir ağıtlarını içeren Türkiye Devrim Şarkıları adlı ilk albümümü, bakanlar kurulu kararıyla yasakladı. (Hala yasaktır) 1977: TRT’de Şeyh Bedrettin Destanı’nı icra etmem üstüne ‘’Bize isyancı Bedrettin’in türkülerini dinletemezler’’ açıklamasını yaptı. 1977: Rahmetli babamın Yargıtay

Dertleşme

Değerli dostlar, Çoğu zaman; kitaplarımı okuyan, şarkılarımı dinleyen dostlarla konuşmak, yazışmak, görüş alışverişinde bulunmak ihtiyacı içine giriyorum. Düşünceleriniz benim için yol işaretleri değeri taşıyor. Ne var ki insan hayatının fiziki sınırlamaları, zaman baskısı gibi kimi nedenler böyle birebir karşılaşmaları engelliyor. Ancak bu sayfada, web sitesinde ve farklı sosyal medya alanlarında

Konstantiniyye Oteli

Zülfü Livaneli, zengin bir insan panoramasıyla İstanbul’un derinliklerine inerken şehrin büyülü, ama bir o kadar da acımasız atmosferiyle buluşturduğu okuru sıra dışı yolculuğa çıkarıyor.2014 yılı Aralık ayının son günleri… Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli’nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması… İstanbul’un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet’teki eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine

Devlet Tiyatrosu

Devlet Tiyatrosu Türkçe bilmeyen yabancı bir konuk, İstanbul’da kaldığı otelde televizyonu açıp Türk kanalları arasında gezinse, bir sürü ciddi adam görür ekranlarda. Lacivert takımlar, kravatlar, ciddi ifadeler. Bu adamlar; devlet yönettiklerini belli eden şatafatlı mekanlarda, bir kürsünün arkasında, sahnede, meydanlarda konuşup dururlar. Yabancı konuk da bu ülkede siyaset çok ciddi

Yüce dağ başında bir koca kartal / Açmış kanadını dünyayı örter

Yüce dağ başında bir koca kartal/ Açmış kanadını dünyayı örter Zülfü Livaneli, Cumhuriyet, 1.3.2015 Hey Yaşar abi! O güzel atlara binip gittin ha! Gidip de bizi bu dar-ı dünyada bir başımıza koydun ha! Ne demeli bilemiyorum; yıllarca ‘’Arkam sensin, kal’am sensin dağlar Yüce dağ başında bir koca kartal/ Açmış kanadınıdünyayı

Öfke ve Çaresizlik

Öfke ve Çaresizlik Bu kaçıncı Özgecan, bu kaçıncı Ayşe, bu kaçıncı Güldünya, bu kaçıncı kızımız. Artık inkar kabul etmez; bu ülkenin kadınları, bu ülkenin erkeklerinin tehdidi altındadır. Genç kızların, evli, bekar, dul kadınların can güvenliği yok. En uygar bildiğin çevrelerde bile kadına dayak hoş görülüyor. Bu hunhar cinayetlere tekil olaylar

Sevdalınız komünisttir!

Yunanistan’da Syriza’nın zaferi hiç şaşırtmadı beni. Çünkü bu ülkede olup bitenin; yoksullaşan, krizlerle sarsılan Latin Amerika ülkelerinde merkez siyasetin çöküp sol partilerin iktidara gelmesinden farklı bir yanı yok. Benzeşen ögeler; kriz ve sol. Bizde de kriz var ama benzerlik burada biter; ikinci kanat yani ‘’sol’’ tartışmalı. Xxx Birkaç gündür bizim

Çanlar Hepimiz İçin Çalıyor!

‘’İnsanoğlunun bir parçasıyım ben; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor.” John Donne Charlie Hebdo’ya yapılan saldırının hem dehşet hem de nefret uyandırmaması mümkün değil. Bunun nedenlerinden birisi katliamın Paris gibi bir özgürlük başkentinde yapılması ve popüler kültürün çok tanınan isimlerini hedef almış olması. İkincisi;

Talat Halman İçin

Montaigne, ‘’İnsanların ölen yakınlarına üzülmeleri, akşamüstü ölecek olan kelebeklerin, öğle vakti ölen arkadaşlarına acımaları gibidir.’’ der. Doğan ölür; evrenin en değişmez kuralı bu. Ne var ki biz kendi ömür dilimimizle sınırlıyız. Bu yüzden ‘’evvel giden her ahbap’’ sarsar bizi. Talat Halman’ın vefat haberi de böyle derin bir sarsıntı yarattı içimde.

Erdoğan sebep midir, sonuç mu?

Dünya tarihinde pek çok örneğine rastlandığı gibi, Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçilen kişinin de bir iktidar sarhoşluğu içine girerek, ‘’milletin babası’’ rolüne soyunduğu çok açık. Son olarak sigara içen yurttaşları ‘’Cumhurbaşkanı söyüyor, hala içiyor terbiyesiz herif!’’ diye azarlaması, daha önce felakete uğramış madencilere ‘’İsrail dölü’’ diyerek tekme tokat dalması gibi semptomlar tuhaf

Karanlıkla Aydınlık Arasında

Hepimiz farkındayız! Türkiye büyük bir ahlak, siyaset, kültür krizine saplanmış durumda. Toplum olarak bir arada yaşamımıza imkan verecek koşullar teker teker ortadan kalkıyor. Saygısızlık, cehalet, saldırganlık, umursamazlık, bencillik, sadizm, şiddet, hukuk tanımazlık ve yalan; karanlık bir gölde oluşan dev bir girdap gibi hepimizi aşağı çekiyor. İstanbul’a bir konser vermek üzere

Utanın!

Gözü dönmüş bir kesimin kar hırsı, iktidar hırsıyla birleşince insanları insanlıktan çıkarıyor. Milyonlarca yurttaşımız, Soma’da kömür kuyularının dibinde yitip giden onca can için ağlarken; o madenleri özelleştirenler, uyarılara kulak tıkayanlar, daha yirmi gün önce verilen soruşturma önergelerini reddedenler ve emekçilerimizi, gözü paradan başka bir şey görmeyen şirketlerin olmayan insafına terkedenler,