Yenileniyoruz... Tüm verilere ulaşamayabilirsiniz.

Hepimiz farkındayız!
Türkiye büyük bir ahlak, siyaset, kültür krizine saplanmış durumda. Toplum olarak bir arada yaşamımıza imkan verecek koşullar teker teker ortadan kalkıyor. Saygısızlık, cehalet, saldırganlık, umursamazlık, bencillik, sadizm, şiddet, hukuk tanımazlık ve yalan; karanlık bir gölde oluşan dev bir girdap gibi hepimizi aşağı çekiyor.
İstanbul’a bir konser vermek üzere gelen İngiliz şarkıcı; ‘’İnsanlar niye bu kadar sinirli?’’ diye sormuş.
Nasıl sinirli olmayalım: İstanbul’un göbeğindeki bir inşaatta emekçilerimiz 32. kattan düşerek feci bir biçimde can veriyor, damperi açık kamyon üst geçidi yıkıyor, altında insanlar kalıyor, bir ağaç devrilmesi bile iki kişinin ölümüyle sonuçlanıyor.
Hızlı tren yaparsın kaza olur, Marmaray yaparsın su alır, madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda binlerce emekçi, genç yaşında yokolup gider. Şiddet sokaklarda, evlerde kol gezer. Hergün genç kadınlarımız sadist manyakların bıçak darbeleriyle, pompalı tüfekleriyle solup gider.
48 yurttaşımız, IŞİD’in; yeni adıyla İslam Devleti’nin elinde kalır; öldüler mi kaldılar mı belli değil.
Ve bunların sorumlusu bulunmaz; hiçkimse suçu üstüne almaz. Japonya gibi onurlu ülkelerde birçok yöneticinin intihar etmesiyle sonuçlanabilecek bir hatalar zinciri, bizde pişkinlikle geçiştirilir.
Televizyonlar, gazeteler sansür altına alınır.
Cumhurun başı, mahkemenin durdurduğu kaçak yapıya geçme hazırlığı yapar; hükümetin başı İslamizm rüyalarını hayata geçirmeye çalıştığı için ülkeyi Ortadoğu kaosuna sürüklerken, bir kez olsun ‘’Acaba doğru mu yapıyorum?’’ sorusunu aklına getirmez.
Suçüstü yakalanan siyasetçiler aklanır; HSYK seçimi öncesi hakimlere, savcılara rüşvetler dağıtılır.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, İranlı bir arabesk dolandırıcının elinde oyuncak olur.
Bu manzaraya bakınca insan ister istemez Serdari Baba’nın şiirini hatırlıyor:

Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Bu yakınmalarla şiire başlayan ozan, son kıtayı şöyle bir kehanetle bitirir.

Serdari halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim

***

Yıllar boyunca yönetimleri uyarmaya çalışan, ‘’Üç kutuplu Türkiye’’ tehlikesine dikkat çeken, arabesk siyasetin ve siyasal İslam’ın bizi ne uçurumlara sürükleyeceğini anlatmaya çabalayan insanları zor günler, hatta zor yıllar bekliyor.
Ama (belki ben görmeyeceğim ama) bu halk birgün mutlaka uyanacak, zalimleri iktidarda tutan propagandaların yalan olduğu anlaşılacak, emeğin, bilginin, temiz ahlakın, dayanışmanın, kardeşliğin güzel günleri, aniden gelen bir bahar yeli gibi yürekleri ferahlatacak.
Bunu, şu ya da bu parti değil halk başaracak.
Güzel günler göreceğimize duyduğum inancı hiç yitirmedim, yitirmeyeceğim de…

NOT: Belki farkındasınız. Facebook’ta önceleri güzel paylaşımların olduğu, 750.000 yürekli insanın takip ettiği Zülfü Livaneli isimli bir sayfa vardı. Bu sayfa internet korsanların eline geçtiğinden Facebook tarafından kapatıldı. Biz de dostlarımız aracılığı ile resmi bir sayfa açtık: facebook.com/zlflvnl Ben de bu sayfanın yazarıyım artık! Umarım bu kirli ortamda, son adamızı korumayı başarabiliriz.

Zülfü Livaneli

9/9/2014

Spread the word. Share this post!