Yenileniyoruz... Tüm verilere ulaşamayabilirsiniz.

2014’ün büyük bir kırılma yılı olacağını anlamak için kahin olmaya gerek yoktu. Hükümet ego patlamaları ile yıpranma sürecine girmişti, kendisini iktidar yapan uluslararası güç odaklarına ters düşüyor, hatta Birleşmiş Milletler’e bile nizam vermeye kalkıyordu.

Murphy yasalarından biri; herkesin kendi başarısızlık çizgisine kadar yükselebileceğini belirtir. Hükümet bu noktaya çoktan varmış durumda.

Ne var ki 2014’ü, dönüm noktası haline getiren, çok daha tarihi bir süreç var: Temmuz ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi.

Hatırlayanlar vardır: Bazı okurlarımız, bundan önceki cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili (çok önceden) yazdığım bir yazıyı , elden ele dolaştırmışlar ve neredeyse (beni utandıracak biçimde) kehanet gibi algılamışlardı.

Oysa gidiş belliydi. O seçimler sırasında TBMM’deki odamda beni ziyaret ederek destek isteyen Sayın Abdullah Gül’e de bunu belirtmiş ve tek bir partinin hem cumhurbaşkanlığına, hem hükümete, hem meclise, hem yargıya hükmetmesinin bir rejim krizi yaratacağını, bu yüzden destek veremeyeceğim için beni bağışlamasını rica etmiştim.

Bu ‘’mutlak kudret’’ denemesinin Türkiye’yi nasıl bir uçurumun kıyısına getirdiğini hep beraber gördük. Hele HSYK yasasının Meclis’ten geçmesiyle Anayasa’da yer alan ‘’Hukuk Devleti’’ ilkesi tamamen ayaklar altına alınmış oldu.
İleride bu günlerin meşruiyeti çok tartışılacaktır. Hep birlikte göreceğiz.

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri her zaman kriz yaratmıştır ama bunların en büyüğünü önümüzdeki altı ay içinde yaşayacağız. Çünkü Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini de dahil olmak üzere, bin yıldır bu halk ilk kez kendi başkanını doğrudan seçeçek. AKP’nin kendine aşırı güveninin sonucu olarak getirdiği çok önemli bir devrimdir bu.

Türkiye’nin laik, ilerici, aydınlık, demokrat kitleleri Temmuz ayındaki seçimleri bir kurtuluş şölenine çevirme olanağına sahip.

Çünkü seçimler iki turlu olacak. Birinci turda yüzde elliyi geçen bir aday olmayacağına göre, ikinci turda AKP adayı x ile, demokrat Türkiye’nin adayı y karşı karşıya kalacak. İşte o zaman Türkiye’nin gerçek yapısını görebileceğiz.

Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Le Pen karşısında insanlar, hangi siyasi görüşe mensup olurlarsa olsunlar Chirac’a oy vermişlerdi. Bizde de öyle olacak.

Temmuz ayında Cumhuriyet tarihimizin en büyük hesaplaşmasını yaşayacağız. Türkiye adeta ‘’Tamam mı, devam mı?’’ sorusunun cevabını verecek.

Elbette kahin değilim ama bu seçimlerde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olacağını sanmıyorum. O, ‘’partisinden ve halktan gelen ısrara dayanamayarak’’ üç dönem kuralını kaldırmayı ve bir dönem daha başbakanlık yapmayı deneyecek. 2019’a kadar hükümetin başında ve dokunulmazlık zırhnının arkasında kalmaya çalışacak.

Gül, ikinci dönem için aday olabilir.

Bütün mesele bu ekibin karşısına çıkarılacak adayda. Eğer muhalefet partileri (en azından ikinci turda) uzlaşarak; Türkiye’deki geniş kitlelerin yapısına uygun bir aday çıkarabilirlerse, yüzde elliyi geçmeleri işten bile değil.

Bu aday; şaibesi olmayan, düzgün, kasetlerle tehdit edilemeyecek bir hayat sürmüş, bilgili, yabancı dil bilen ama Anadolu kökeninden de kopmamış, Cumhuriyet’in geleneksel İslami değerlerine saygı duyan, belki Cuma namazlarına giden ama laiklikten, Atatürk’ten taviz vermeyen, sağcı ya da solcu olarak tanınmayan, halka tepeden bakmayan, güzel konuşan, kibirden azametten uzak, orta sınıfa mensup birisi olmalı. Milyonların bileşkesi ancak böyle sağlanır. (Sol kesimden olmamalı sözüm belki bazılarına ters gelecektir ama bu halkın en az yüzde 60’ının sağ görüşlü olduğunu unutmamak zorundayız. Acı ama gerçek.)

Çok şey mi istiyorum?

Hayır, emin olun değil. Türkiye’de bu niteliklere uygun çok insan var ama herbiri kendi köşesinde. Partilere düşen, bu kişilerle şimdiden temas kurmak, onları hazırlamak.

Tanınmamış olmalarının önemi yok çünkü bu medya döneminde insanlar bir ayda tanıtılıyor artık.

Dediğim gibi 2014 Temmuz ayı tarihimizin en kritik seçimidir. Türkiye Cumhuriyeti ya yoluna devam edecek ya da başka bir şeye dönüşecektir.

Bu konuda hepimize sorumluluk düştüğü açık.

Bence şimdiden düşünmeye ve çalışmaya başlamalıyız.

Hepimiz, AKP’nin karşısına çıkacak aday için limitlerimizi zorlayan bir çalışma içine girmeye hazır olmalıyız.
Kurtuluş yolu bu!

Zülfü Livaneli, 16.02.2014

Spread the word. Share this post!