Yenileniyoruz... Tüm verilere ulaşamayabilirsiniz.

Ömrünü müziğe, edebiyata ve sinemaya adadı… Hafızalarımıza kazınmış bestelerin, ellerimizden bırakamadığımız romanların ve hepimizin hayatında iz bırakan sinema filmlerinin yaratıcısı Zülfü Livaneli’yi; Sezen Aksu’dan, Fazıl Say’dan, Feridun Düzağaç’tan, Selda Bağcan’dan ve Teoman’dan dinledik…

Sezen Aksu

Birini doğru anlayabilmek için üretimini, bu üretimin sürekliliğini ve tutarlılığını esas almak gerektiğine inanırım. Zülfü, tüm hayatı boyunca ülkesinin hatta dünya halklarının iyiliğini kendisine mesele edinmiş; bunun mücadelesini verirken de bazen hepimizin düşebildiği zaaflara düşmeden, istikrarla zarafetini koruyabilme hünerini kaybetmemiş bir ruh… 

Bu ruhun elinden, dilinden çıkan her şeyin bu ülkede baş tacı edilmesi tesadüf değil bu yüzden. Her zaman ama özellikle şu anda en çok ihtiyacımız olan, olmazsa olmaz diyaloğun üstatlarından biri o. Egosantrik varoluşsal kimlik dertlerine merhem olmaktan başka bir işe yaramayan tartışma sarmalları yerine, çözüm odaklı faydalı dili seçenlerdendir. Karşısındakini önyargısız kabullenerek fikrini söyleme hakkı tanıyabildiği, kendi fikrini de dışlamak yerine sarıp, sarmalayarak söyleyebildiği için sözünün kıymet-i harbiyesi çoktur. 

Engin empatisi ile gönül kırmadığı gibi hiç gönül de koymayan dostumun, sanmam ki kırıldığı, küstüğü, yolunu sonsuza dek ayırdığı birisi olsun hayatında… Yollarımızı sulhla birleştirmenin, anlaşabilmenin metotlarını ararken, alınması gereken bir derstir Zülfü… Ha, “Bu adamın hiç mi kusuru yok?” derseniz, “bütününde ürettiği anlamla ve katma değerle ilgilenin” derim. Birinin hakkını teslim ederken, ama’lı fakat’lı kurulan her cümle, kendini gizliden kusursuz addeden, çaktırmadan kayıran bir duygu geçirir bana… 

Livaneli, hayata değer katmıştır, katmaktadır. Sağ olsun, var olsun. 

Fazıl Say

Zülfü Livaneli, gerek müziği, şarkıları, edebiyatı ve sineması ile, gerek makalelerindeki çağdaş dünya görüşü ile, Türkiye’nin kültür ve düşün hayatında hepimiz için çok önemli bir yer tutmaktadır. Kendisini zarif, mütevazi, yol gösterici ve son derece yurtsever bir insan olarak uzun yıllardır tanırım, bu dostluk benim için onurdur…

Feridun Düzağaç

Sinemada, müzikte, edebiyatta Cumhuriyet tarihimizin yarısından fazlasına tanıklık ederek üretmiş, düşünmüş ve ölümsüz eserler bırakarak büyümüş böylesi müstesna bir sanatçının ellinci yıldönümü kutlamasının; eserlerinde en çok yücelttiği evrensel değerlere, özgürlüğe, adalete, düşünceye ve birliktelik duygusuna bu denli hasret bir iklime denk düşmesi fazlasıyla acıtıcı ve hüzünlü bir durum. Bazı eserleri sıradanlarından ayırıp özel ve büyük kılmaktaki en büyük şifrenin zamanın ruhuna meydan okumaktan geçtiğinin kanıtıdır O’nun ozanlığı ve eserleri. Güneşi daha çok ısıtan, yağmuru daha çok arındıran bir masal ülkesidir Livaneli külliyatı. Kelimelerle anlatılır olmaktan çok uzak, müstesna bir durumdur.

Selda Bağcan

Zülfü ülkemizin müzik tarihine damgasını vurmuş, gençler için idol olmuş, 70’li yıllardan günümüze dek hayatımızda hep önemli bir yeri olan, eşsiz bir sanatçı… Sesini onun gibi yapmış insanlar, bağlama çalışlarını ona benzetmeye çalışmışlar… Son derece yaratıcı bir sanat insanı; çünkü hem söz yazabiliyor ve hem de beste yapabiliyor… Biz onunla 1979 yılında başlayan ve altı ay süren bir yurtdışı turnesi yaptık. Darbeden hemen önceydi. Bağlamayı onun sayesinde öğrendim. Onunla tanışana kadar sadece ‘Yuh Yuh’u çalmayı bilirdim, stüdyoda öğrenmiştim Arif Sağ’dan. Bağlamada tonları, kara düzeni bana Zülfü öğretmiştir. Hatta misket ayağını da… Bana kara düzeni öğrettikten sonraki hafta sonu, kara düzenle bir beste yapıp doğruca Zülfü’nün yanına gittim. Şok olmuştu. Bana misket ayağını öğrettikten sonra, misket ayağıyla yaptığım bestelerle yine yanına gittim. Şaşkınlığını gizleyememişti. Kısa zamanda böyle bir şeyi beklemiyor olmalıydı… Hatta ‘Özgürlük ve Demokrasi’yi Çizmek’ albümünün ilk şarkısı ‘Tahliye Olanların Ardından’ı da aynı dönemde yapmıştım. Yine o turne sırasında Zülfü’den ‘Çırak Aranıyor’u öğrenmiş, kendi konserlerimde de bağlamayla çalıp söylemiştim. Bu yaşanmışlıkların etkisiyle, 50. yıl albümünde de ‘Çırak Aranıyor’u söyledim.

Teoman

Ada albümü 1983’te çıkmış, yani lisedeyim albümü dinlerken. Aslında “heavy metal“ciyim ama bayılıyorum bu albüme. 33 sene sonra bana, “Hadi Livaneli’den bir parça söyle” denince de hemen “İstanbul’u Dinliyorum”! Bir taşla iki kuş hem Livaneli hem Orhan Veli…

Künye:Dergi: Ot ŞarkılarlaTarih :01.04.2020Sayfa: 21

Spread the word. Share this post!