Yenileniyoruz... Tüm verilere ulaşamayabilirsiniz.

Temmuz 2014: Cumhuriyet tarihinmizin en kritik dönemi

Siyasi partiler sebep değil sonuçtur. Toplumda var olan bir dalgalanmanın, bir hareketin, bir akımın ifadesi olarak ortaya çıkarlar. Ama çoğu kişi siyaseti tersten, yani siyasi partiler ve başkanları üzerinden okumak alışkanlığındadır. O partilerin temsil ettiği kitleler yokmuş gibi. Oysa partiler ve başkanları, muazzam bir buzdağının su üstündeki küçücük kesimidir. Ve o küçük kesim, hiçbir Titanik gemisini batırmaya yetmez. Felakete yol açan, görünmeyen kısımdır.

Bir ara Umberto Eco’yla konuşurken, İtalya gibi kültürün beşiği sayılabilecek bir ülkede, Berlusconi gibi yırtıcı bir cahilin üstüste nasıl seçim kazanabildiğini sormuştum. Cevabı çok ilginçti. ‘’Başta biz de sorunun Berlusconi olduğunu sanıyorduk ama sonra anladık ki sorun İtalyan halkı!’’ dedi.
Bu acı cevabı Türkçeye çevirirsek sorunun, en azından halkın bir bölümü olduğu anlaşılır. Elbette ki halkımızın tamamı değil. Ama ne yazık ki Nazım’ın yıllar önce ‘’Akrep gibisin kardeşim!’’ diye seslendiği ve ‘’Kabahatin çoğu senin canım kardeşim!’’ dediği kesim.

Bir gerçeği görmemiz gerekiyor. Toplumumuzdaki büyük değişim arabeskle başlamıştır. Bu günlerin ilk işaret fişeği odur. (Lütfen, müziğin bir toplumu anlatmaya yeteceğini ve bütün bozulmaların müzikle başladığını söyleyen büyük Konfüçyus’a kulak verin.) Yani köyden kopan, büyük şehirle de bütünleşemeyen, iki kesimin de değer ölçülerini taşımayan yıkıcı, nihilist, çıkarcı bir kitledir ki sayıları en az kırk milyondur.

Türkiye ne yazık ki bu kitle ve onun liderleri tarafından rehin alınmış durumda. Tarihimizin büyük lumpen isyanlarından birini yaşıyoruz. Cehalet bilgiye, kabalık nezakete, pislik temizliğe, yalan doğruya hükmetmeye başladı.

Bir yandan da 90’lardan beri tekrarlamaktan yorulduğum ve bir türlü anlatamadığım ‘’üç kutuplu Türkiye’’ gerçeği var. Yani sağlıklı demokrasilerin işlemesini sağlayan merkez sağ ve merkes sol yerine; inanç ve etnisite temelinde gelişen hareketler.

Türkiye kabaca; siyasal İslamcılar, Kürt siyasal hareketi ve laikler diye tanımlanabilecek üç kutba ayrıldığı için bir türlü bütünlük sağlanamıyor. Türkiye ayrışıyor.

Yıllardan bu yana, duygusal kopuşların çok önemli olduğunu anlatmaya çalıştık; bu günleri gözler önüne getrimelerini istedik ama bütün söylediklerimiz, sanki vizyona girmeyen br film, anlatıyormuşuz gibi etkisiz kaldı.

Hatta o yıllarda CHP Parti Meclisi’nde yaptığım bir konuşmada bu analizi yapıp; ‘’Korkarım ileride CHP, MHP ile kolkola girecek!’’ diye bir sonuç çıkarmam karşısında, siyaseti günübirlik algılayan bazı arkadaşlar şiddetle itiraz etmişlerdi.

Türkiye’nin hızla ‘’evrensel değerler’’ çizgisine gelmesi gerekiyor. Bu kaçınılmaz. Hukukun ve insanı insan yapan değerlerin bu derece alaşağı edildiği, kaba kuvvetin aklı kurşuna dizdiği, halkının en ilkel kesimi tarafından rehin alınmış bir ülke böyle devam edemez, etmemeli. Değişmesi şart.
Temel inancım odur ki; hayat kendini düzeltir.

Şu anda ne olacağını hiç kimse bilmiyor. Emin olun hükümet de dahil olmak üzere hiç kimse bilmiyor, öngöremiyor.
Türkiye’ye dökülen benzin heryeri kaplamış durumda. Kibrit çakmak için bekleyenler de eksik değil.

Umarım sevgili ülkemiz ve aydınlık insanlarımız, tarihimizin en büyük kırılma noktalarından biri olan 2014’ü kazasız belasız atlatır.
Unutmayalım ki kavga yerel seçimlerden dolayı değil Temmuz ayndaki Cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı kopuyor.

Bu tarih; büyük bir risk barındırmakla birlikte, aydınlık Türkiye’den yana olanlar için en büyük fırsat nitelği de taşımakta.
Bu konuya ayrı bir yazıda değineceğim.

Melbourne’dan sevgilerle,
Zülfü Livaneli, 12.02.2014

Spread the word. Share this post!