Yenileniyoruz... Tüm verilere ulaşamayabilirsiniz.

Mektup

Mektup Sevgili genç arkadaşlarım,Hepinizi yüreğimdeki isyan ve itiraz ateşi ile sevgiyle kucaklıyorum.Gezi’de yakılan itiraz ateşi bütün Türkiye’yi ısıtıyor; bu ateşin ışığı bütün Türkiye’yi aydınlatıyor.Bu ülke sizden kardeşliği, özgürlüğü, dayanışmayı, değişik görüş, ideoloji ve inançların bir arada yaşamasının mümkün olduğunu yeni baştan öğreniyor.Kutuplaştırılan, birbirine düşürülen, öfke ve nefret dilinin egemenliği altına

Medya ve İnsanlar

Medya ve insanlar Uğur Mumcu’yla yıllarca arkadaşlık etmişiz. Acı tatlı günleri, baskı ve hapis yıllarını paylaşmışız.Dün de ölüm yıldönümünde ona mektup şeklinde bir yazı yazmışım, onu daha iyi anlatacak anılara yer vermişim.Okurlar duygulanmış, yüzlerce mesaj gelmiş. Gözyaşı dökmüşler. Keşke o cümleleri buraya alma imkanım olsa.Ama sevgili okurlar. Herkes sizin kadar

Şiir ve Ölüm

Şiir ve Ölüm Uğur’un ölümünü duyduğum, o, güneşe rağmen karanlık pazar gününden beri aklımda şiir dizeleri dolaşıyor.Günün ve gecenin herhangi bir saatinde apansız geliveriyorlar. Bölük pörçük, kopuk kopuk şiir dizeleri bunlar. Demek ki ölümle şiir arasında derin, çok derin bir bağ var. Pazar günü saat ikide, yani ölümünden yarım saat

Haddeden Geçmiş Nezaket

Haddeden geçmiş nezaket Ey Cem; İsmail Cem, herkesin sevgilisi Cem, yerlinin yabancının sevdiği saydığı, güvendiği İsmail Cem.Dost düşman herkesin yürekten yandığı bir ölümle ayrıldın bu dünyadan.Gün batımının yaklaştığı biliniyordu, görülüyordu, belliydi ama bu gerçek, seni yürekten sevenlerin acısını azaltmadı, artırdı.Gün, batımına yakın en güzel rengini alır ya; sen de ömrünün

Dünya Yine de Güzel

Dünya yine de güzel Dünyada bunca acı, bunca eziyet, bunca haksızlık, savaş, işkence, ölüm, yıkım, hastalık var. Ama yaşamak yine de güzel. Zorlukları görüp de yaşamaktan umut kesmiyoruz hiçbirimiz. “Zaten ölecek olan insanoğlu niye doğar?” diye sormuyoruz kendi kendimize. Bize ayrılan ömür dilimini, kendi iklimimizde, kendi dilimizde, onurluca yaşamaktan başka

Çöl Kumu

Çöl Kumu 1960’lı yıllarda Ankara bir dolmuş cennetiydi. Önünüzden vızır vızır geçen dolmuşlardan birine atladınız mı istediğiniz yere çabucak giderdiniz zamanlar zaten Ankara’nın iki büyük caddesi vardı. Birbiriyle kesişen bu iki cadde üzerindeki hatlar sizi ya Bahçeli-Dikimevi güzergâhında bir yere götürür ya da Çankaya – Aydınlıkevler arası bir durakta indirirdi.

Ağaçlar ve Orman

Ağaçlar ve orman Seçim sonuçlarını, Türk medyası ve dünya basını aynı biçimde algılamadı. Aralarında önemli bir görüş farkı oluştu. Uluslararası CNN daha seçimlerden önce durumu “Türkiye İslami köklerine geri dönüyor!” alt yazısıyla yorumlamıştı. Seçim sonrasında bu yorum iyice ağırlık kazandı. İstisnasız bütün dünya yayın organları, seçimleri İslami partinin tek başına

İstanbul Şehri

İstanbul Şehri “İstanbul halkı devletlerine, ni metlerine mağrur oldular. Hak yolundan ayrıldılar, nefis hava sına düştüler. Biri birini aldatır, biri öbürünün elindekini almaya çalışır. Na musa iftira atarlar, leke sürerler.”Bu satırlar ne zaman yazılmış biliyor mu sunuz? Yaklaşık 350 yıl önce.Müverrih (tarihçi) Mehmed Halife, yü reği sızlayarak İstanbul’un hoyrat, değerbil

Bin yıllık yürüyüş

Bin yıllık yürüyüş Tek tek bireyler tarafından kavranılamasa ve bilinç düzeyine çıkarılamasa bile bu “temel içgüdü” toplumların uzun vadedeki davranışlarını belirler. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye’nin temel içgüdüsü “Batıya yürüyüş” olarak adlandırabileceğimiz bir eğilimdir.Çağlar boyunca Türkler, hep Batı’ya doğru ilerler.Kentlerimiz bile Batı’ya doğru gelişir.Ben bu maceraya “Bin yıllık yürüyüş” diyorum.1999 yılında

Gorbaçov ve Çetin Altan

“SAHİP olduğunuz tek şey bir çekiç ise her şeyi bir çivi olarak görürsünüz.” Bu harika sözü Abraham Maslow söylemiş, Akademik Bakış dergisi de kapağa koymuş. Türkiye’deki çekiçlerin sürüsüne bereket! Her şeyi çivi olarak gören çekiçlerden ve ömrünü çekiçlerden korkmakla geçiren çivilerden geçilmiyor. (Keşke çivi yerine civil yani sivil olmayı deneselerdi.)